İki Uçağın Havada Birbirine Girdiği, 349 Kişinin Can Verdiği Uçak Kazası: Charkhi Dadri Trajedisi

İki Uçağın Havada Birbirine Girdiği, 349 Kişinin Can Verdiği Uçak Kazası: Charkhi Dadri Trajedisi
Tarihte bir hayli vefatlı kaza yaşanması, suratlarca can kaybının olması, havacılık kaidelerinin çok net bir biçimde yazılmasına neden oldu. Tarihte yaşanan en vefatlı kazalardan biri de Charkhi Dadri trajedisiydi.

Havacılık sektöründe yanılgıyı sıfıra yakın yakalayabilmek için, yüksek teknolojiye sahip uçaklar, gelişmiş sistemlerle donatılmış havalimanları kullanılıyor. Ayıca nitelikli eğitimler almış, kabiliyetli çalışanlardan oluşan dinç bir etraf mevcuttur.

Gşöhretimizde, uçuş emniyeti çok yüksek seviyelere ulaşmış olsa da güvenlik mevzusunda bu seviyelere erişilmesi, ne yazık ki yaşanan büyük kazalar ve can kayıpları sonrasında alınan ihtiyatlarla asıllaşabildi. Havacılıkta sık dinlenen bir terim olan “Havacılıkta kaideler kanla yazılır” lafı, zaman zaman en acı biçimiyle doğruluğunu bizlere göstermiş oldu.  

12 Kasım 1996, o kaidelerin yazıldığı günlerden birisi oldu:

Hindistan’ın başşehri Yeni Delhi Havalimanı, günümüzde olduğu gibi o senelerde de en yoğun hava trafiğinin yaşandığı bölgelerden biriydi. 12 Kasım 1996 günü hava trafik hakimiyetlerinin ATC ifadelerine göre, trafik çok yoğundu. Hava trafik kontrolörü V.K. Dutta, o gün çok rakamda uçağın aynı anda emniyetle uçmasından mesul olan şahıstı.  

Yeni Delhi Havalimanı, yalnızca bir adet radara sahipti. Hava trafik kontrolörleri uçakların lokasyonlarını iki ebatlı olarak görebiliyor, bu sebeple uçakların hangi irtifada uçtuklarını öğrenmiyorlardı. İrtifa bilgisini almak için kaptanlarla irtibat halinde kalmaları gerekiyordu, aynı zamanda kaptanların verdikleri bilginin doğruluğunu da hakimiyet edemiyorlardı. Güven, her şeydi.

Suudi Arabistan’a bağlı olan bir Boeing 747 ile Kazakistan’a ait IL-76 uçakları, Yeni Delhi Havalimanı sahasındaydı:

Radar vazifelisi ATC Dutta, sorumluğu olduğu bu uçaklar ile aralıksız iletişimde kalarak, onlara uçuşlarını sürdürecekleri irtifalar hakkında bilgileri sunuyordu. Kontrolör, Boeing 747’ye irtifa bilgisini verdikten sonra, öteki uçak IL-76’ya da izlemesi gereken yüksekliği bildirdi.

Görevli, her iki uçağın birbirlerine doğru uçtuklarını, aralarında yalnızca 300 metre kadar bir yükseklik mesafesi olacağını bilgisini de kaptanlarla paylaştı:

Görevliyi dinleyen Boeing 747 kaptanları, söylenen irtifaya gelerek, istikrarlı bir biçimde uçuşlarına devam ediyorlardı. Öteki taraftaki IL-76 uçağı, daha önceki bir askeri uçaktan dönüştürülen bir yocu uçağıydı. Bu sebeple kabin tasarımı azıcık daha değişik olan uçağın kokpitinde, aynı anda üç birey yer alıyordu. Kaptanlar uçuş ile ilgilenirken, kaptanların arka kısmında yan biçimde oturan şahıs da kule ile iletişimleri sağlamakla mükellefti.

Kuleden aldığı irtifayı kaptanlara bildiren arka koltuktaki uçuş mühendisi, kaptanların önünde yer alan göstergelere bakmak için azıcık mücadele sarf etmeliydi. 

Boeing 747 doğru irtifada gidiyordu. Nitekim IL-76’da bir mesele vardı:

Uçuşunu 747 jumbo jetten 300 metre yüksekte sürdürmesi gereken IL-76, süratle alçalıyordu. Gidişatı fark eden uçuş mühendisi, kaptanlara yanlış irtifada olduklarını, acilen yükselmeleri gerektiğini söyledi. O sırada karşılarında dev bir uçak gördüler:  Kaptanlar, son saldırılarını yapmış olsalar da uçak yeterli yüksekliğe çıkamadı:

Hava trafik kontrolörü, hala radarında uçakların yüksekliğini göremiyordu. Her iki uçağın sinyali de kaybolmuştu. O esnada bölgede uçuş yapan bir başka askeri uçak, kuleye semanda ‘devasa bir patlama’ gördüğünü; yere doğru düşen iki uçak olduğunu bildirdi. 

Acı tablo: Her iki uçaktan da sağ kurtulan olmadı:

Yeni Delhi’nin batısındaki bir kasaba olan Çarki Dadri’ye düşen uçaklar için şipşak arama kurtarma çalışmaları başlatıldı. Bölgeye erişen takımlar, gördükleri manzara karşısında donakaldılar. Uçakların enkazı neredeyse yerin altına gömülmüştü. Yaşayanları bulma gayreti ise negatif sonuçlandı. 

Peki kazaya neden olan şey hakikatinde neydi?

Dünya kazanın haberi ile sarsılırken, kaza araştırma takımları şipşak kara paketlere erişme çalışmalarını başlattılar. Parçalar o kadar derinlere gömülmüştü ki, kazı çalışması yapabilmek için alana iş aygıtları getirmek zorunda kaldılar. Kazanın sebebi aylar süresince bulunamadı. Kazakistan Havayolları, uçaklarının şiddetli bir türbülansa girdiğini, bu sebeple de süratle alçalma yaptığını iddia ediyordu. 

Uzun çalışmalar sonunda elde edilen kara paketler sayesinde, ayrıntılı analizler yapıldı. Kokpit ses kayıtları dinlendi, uçakların kazadan hemen evvel reelleştirmiş oldukları manevralar incelendi. Araştırma takımı, Boeing 747’nin verilen tüm direktifleri yerine getirdiği, doğru irtifada uçuşu sürdürdüğü mevzusunda hem fikirdi. Kazak havayollarına ait uçakta ise terslikler mevzubahisiydi.

Ses kayıtları dinlendiğinde, kaptanların İngilizcelerinin yeteri kadar iyi olmaması sebebi ile ATC’den gelen komutlar mevzusunda kafa karmaşıklığı yaşadıkları anlaşıldı. Kaptanlar, Boeing 747’ye verilen irtifa bilgisinin, kendilerine verildiğini varsayarak, alçalmaya devam ettiler. Arkada oturan uçuş mühendisi, kendisine ait irtifa göstergesine sahip değildi. Bu sebeple süratli alçalmayı anında fark edemedi, bu da faciayı kaçınılmaz kıldı.

Trajedide bütün 349 birey yaşamını kaybetti. Kazanın neden alana geldiği ortaya çıkarıldı, ancak akabinde edinilen bilgiler çok daha sallayıcı bir tesir yarattı:

Havalimanında yer alan tek radar suratından uçakların irtifalarını göremeyen kontrolörler, kaptanların verdikleri bilgileri kağıtlara yazarak anekdot yakalıyorlardı. Hakikatinde o senelerde, irtifa bilgisi sağlayan radar teknolojisi bir hayli havalimanında kullanılıyordu. Yeni Delhi Havalimanı yönetimi de bu radarı çoktan satın almıştı. Tasarılamalara göre kaza tarihinden bütün iki hafta evvel radarın takılmış olması gerekiyordu. Şayet bu sistem kurulmuş olsaydı, hava trafik kontrolörü uçakların hareketlerini görebilecek, onları erkenden uyaracak ve bir felaketi önlemiş olacaktı.  

Yanılgılar zincirine ilave edilen bir öteki millete ise uçaklarda yer alması gereken TCAS ihtar sisteminin olmamasıydı. Bu sebeple kaptanlar, karşıdan gelen uçak hakkında hiçbir fikirleri olmadan uçmaya devam ettiler. 

Anekdot: TCAS sistemi, uçakların havada çarpışmalarını önler. Trafiğin gidişatı, gelen uçağın istikameti gibi daha bir hayli bilgi vererek, kaptanları uyarır. TCAS, gerektiği takdirde “alçal, yüksel” gibi sesli komutlar da vererek kazaların önlenmesinde çok ehemmiyetli bir yere sahiptir. 

Yaşanan bu felaketten sonra Yeni Delhi havalimanına ikinci radar sistemi heyetti. TCAS sistemi neredeyse tam uçaklarda gerekli hale getirildi. Takımların birbirleri ile bağlantı problemi yaşamamaları ismine dil mevzusundaki eğitimler ve gereklilikler çoğaldırıldı. Tüm bu temkinler, günümüzde havacılığın en tehlikesiz erişim yolu olmasına katkıda bulundu, ancak ne yazık ki bazı kaidelerin konması için suratlarca insanın yaşamını kaybetmeleri gerekti.